Post by SpideR on Jan 19, 2006 0:27:55 GMT 2
Airball: Þut çekildiðinde topun ne çembere, ne potaya deðmemesi. Tribünde "yuh" veya "oha" tezahüratýna yol açan þut!
Alley-oop pass: Rakip potaya yönelmiþ bir oyuncuya atýlan yüksek pas. Elemanýn topu havada yakalayýp smaç atmasý yahut çemberin içine býrakmasý ile son bulduðunda daha da leziz olur ve asist sayýlýr. NBA'de bini bir para, bizde olunca jeneriðe girer.
Assist: Sayý pasý.
Backcourt: Rakip sahada, yani hücumdayken defans sayýlan oyuncular. Genellikle gardlar.
Backcourt violation: Hücum ederken geçtiniz takým halinde santrayý, rakip sahadasýnýz... Adamlar baskýlý savunma yapýyor, topa hakim elemaný ikili sýkýþtýrmayla ketenpereye getirdiler, göðüsleriyle iteliyorlar gerisin geriye... Adam topu santranýn gerisindeki kendi potasýnýn olduðu sahaya deðdirir/vurursa yahut topla temas halinde iken ayaðýný orta çizgiye veya arkasýna basarsa, bunun adý "backcourt violation"dýr. Statüsü, kategori itibarýyla "top kaybý"na girer, yapan adamýn takýmdaki statüsü de "itibar kaybý" olarak nitelendirilebilir.
Backdoor play: Top yüksek posttaki adama geçirilir. Savunmanýn dikkati buna çekilmiþken ters taraftan bir oyuncu kat eder ve ona pas çýkarýldýðýnda açýk þutla basket þansý bulur. (Ýsmet Badem çok sever bu lafý telaffuz etmeyi...)
Backup: Ýlk beþte yer alan pozisyonlarýn birinde oynayan oyuncularýn yedeði. (Örn. Backup PG: Yedek oyun kurucu.)
Ballhandling: Top hakimiyeti... Bunu iyi kývýran elemanlara "ballhandler" sýfatý yakýþtýrýlýr. Adamýn göðsü kabarýr, havaya girer, varyasyon çekmeye baþlar. Top kaybý yapmýyorsa demek ki ünvaný hakediyordur.
Bank shot: Panya tabir edilen, "backboard" yahut "glass" olarak da bilinen, çemberin ardýndaki dik düzleme çarptýrýlarak atýlan þut. Panyalý basket atma teþebbüsü.
Baseline: Ýki potanýn arkalarýnda yer alan, sahanýn bitiþ çizgisi. "Endline" diye de bilinir ama kullanýlmaz pek.
Bench: Yedekler.
Bounce pass: Yerden sektirilerek atýlan pas. Baunspas dediðimiz... Arapaslarýnda çok elveriþli bir stildir.
Box out: Ribaunt için avantaj saðlamak amacýyla, vücudunu kullanarak rakiple pota arasýnda pozisyon almak. "Baks koysana lan" denir ya!
Breaking ankles: Hayýr efendim, bileði burkmak filan deðil, atlamayýn hemen aynalý sazan gibi! Þudur: Crossoverla rakibi geçerken adamý daðýtýp belini kýrma hareketinin enbieycesi... (Yine Levent Koralp'ten...) Ben de örnek vereyim: Hani Mike'ýn þu meþhur "the last shot"ýný hatýrlýyor musunuz? 98 finallerinde Jazz'i geberttiði þut... Ýþte o þuta kalkmadan önce Howard Eisley ya da Bryon Russell, hangisi tam çýkaramadým, o elemana çektiði numara.
Brick: Topun, basket olmakla alakasýz biçimde ve sert þekilde panyaya yahut çembere çarpýp uzaða sekmesine yol açan dengesiz þut. (Bunlarý atanlara da "stone hand/taþ elli" denir!)
Body up someone: Savunmada vücudu kullanmak. Faul yapmadan yahut hakemin görmeyeceði sümenaltý faullu hareketlerle ayýlýk etmek, matchup'ý canýndan bezdirmek, sindirmek.
Bunny: Markaj altýnda deðil de son derece serbest pozisyonda atýlan orta yahut kýsa mesafeli, basket olmasý çok yüksek ihtimalli þut. "Snowbird" de denir. Kaçýrana kötü bakýlýr. Rakip alay eder.
Bury: Orta/uzak mesafeli þutu gömmek. (Yani sayý olmasý.) "Drain" tabirini de kullanýrlar yerine...
Butcher: Kelime anlamýndaki gibi, aynen; kasap. Ayý gibi faul yapan oyuncu. (Flagrant foul çalarlar ya hani.) Örnek vereyim mi? Nah, alýn: Benetti! Hatýrladýnýz mý? Hani Zoff'lu, Bettega'lý efsanevi Ýtalya Milli Takýmý'nýn defans oyuncusu. Zaten lakabý da "Kasap" idi. "Top geçer adam geçmez" lafýný hayatta idrak ettiðim þahýstýr. Þimdi hemen "E Benetti filan diyorsun, hani futbol yasaktý bu sitede?" diye výzýldanmayýn. Benetti'nin oynadýðý, futbol filan deðildi. Haydi, ikileyin.
Buzzer: Hani arada bir tezahüratý filan bölen "zývaaaynk!" diye bir ses var ya, odur iþte. Peki ne zaman çalar bu düdük? 24 saniye süresi bittiðinde, periyod bittiðinde ya da maç bittiðinde... Takýmýn bir, iki veya üç sayý gerideyse ve sen bu sesi duyduðunda top da hala elindeyse, tribünlerden o topu ne yapacaðýna dair bol miktarda öneri duyabilirsin! (buzzer beater: bu düdük çaldýðýnda, "aman üzerimde kalmasýn" diyerek þutu atmýþ olan oyuncunun, eðer top çemberden geçerse coþku içinde layýk görüleceði kahramanlýk payesi... Bunu becerme adetinde olan oyunculara "clutch player" da denir. Yani oyunun tansiyonun yüksek olduðu son anlarýnda, skor üretebilme kabiliyetine ve soðukkanlýlýðýna sahip müstesna þahsiyet hesabý...)
Charging: Hücum faul.
Cheerleader (chick): Amigoluk yapan, yani molalarda ve devre arasýnda sahada cýbýl vaziyette danseden diþi. Ponpon kýz. Hani Ýsmet Badem diyor ya; "Enderciðim sen býrak Allahaþkýna saha avantajýný filan da, þu kýzlarý niye yakýndan göstermiyorlar?" Ýþte o kýzlar!
Cherry picking: Savunmaya fazla takýlmadan, rakip top kullandýðýnda ufak ufak ileriye tüyerek, pasý aldýktan sonra beleþ sayý atmak. Bunu yapan, cherry picker! Pek sevilmiyor genellikle. (Levent Koralp'ten geldi)
Charity line: "Charity", hayýr iþi vs. demek. Deyim, serbest atýþ çizgisi için kullanýlýyor. Faul atýþlarý, kolay sayý bulma kaynaðý olduðu için. Gelin görün ki Shaq, Ben Wallace gibi "stone hand" adamlara pek faydasý dokunmuyor bu hayýrsever çizginin!
Crash the boards: Bir uzun adamýn pota altýnda dominant bir maç çýkarýp yüksek miktarda (20 civarý filan) ribaunt almasý. Yahut elemanýn bilmemkaçlýk maçlýk bir seri ya da ay veya sezon boyunca yüksek (mesela 13-15 filan) ribaunt ortalamasýný yakalamasý.
Coast-to-coast: Sahanýn bir ucundan ötekine atýlan pas yahut þut.
Crossover: Son derece mühim ve etkili bir driplingle adam geçme hareketi. Karþýndaki savunmacýnýn üzerine top sürerek giderken, saðýndan geçecekmiþ gibi, topu da sað eline alýp vücudunla oraya hamle edersin, eleman da geri geri kendi soluna gitmeye çalýþýr, ossaat aniden çapraz driplingle topu sola geçirip acar bir vücut çalýmýyla elemaný daðýtýr, ters tarafýndan geçer gidersin. Crossover'ý iyi olmayan, iyi gard/forvet olamaz. Kimdir bu hadiseye imza koyanlar? Tim Hardaway, MJ, Gary Payton, Stephon Marbury, Allen Iverson... Eskilerden Sidney Moncrief, Oscar Robertson, Earl Monroe.
Cut: E kat etmek iþte, biliyorsunuz bunlarý!
Dead-ball foul: Top oyunda deðilken ve saat iþlemiyorken yapýlan faul. Yoksa top patlamýþken yapýlan deðil!
Death valley: Ölüm vadisi anlamýna gelen bu dramatik terim, sahada basket kaydetmenin çok zor olduðu anlarda kullanýlýr. Genelde süper forvetler ve pivotlar arasýnda diþe diþ ribaunt mücadelesinin filan geçtiði, ayý gibi savunmanýn yapýldýðý pota altlarý kastedilir. Bir de Las Vegas'a giderken Nevada'daki Mojave Çölü'nde yer alan Ölüm Vadisi vardýr ki, konuyla hiçbir alakasý yoktur, zaten turistik bir yerdir.
Deny the ball: Çok yakýn ve sýký savunma yaparak bir rakibin top almasýna engel olmak. (Finaller; Tyronne Lue-Iverson... Hehe!)
Dipsy-doo: Top hakimiyeti yüksek, dripling ustasý gardýn fantaziye kaçýp top sürerken, pas verirken, fake atarken vs. varyasyon çekmesi, seyircinin gözüne girmesi ve koçun da gözüne batmasý!
Dish out: Asist yapmak. Dish, tabak demek, malum. Buna "out" preposition'ý ilave edilerek oluþturulan phrasal verb, (lan açýklayacaðýz derken iyice karýþtýrdýk yahu, hale bak!) "tabakta sunmak" anlamýnda süper baba sayý pasý vermildiðine iþaret ediyor. Hani futbol geyiðinde "al da at" tabir edilen paslar var ya, ondan. Hatta Kukoc'un Bulls'daki ilk yýlýnda, süper asistleri yüzünden lakabý "garson" olmuþtu.
Double dribble: Eþþeklik. Topu sürüyorsun, tutuyorsun iki elinle, yine sürüyorsun. Steps oluyor. Top kaybý oluyor. Ayýp oluyor!
Double-team: Ýkili sýkýþtýrma. Topa hakim rakip oyuncuyu iki adamla birden savunmak. Geçen sezona kadar, alan savunmasý yasak olduðu için, topsuz adama ikili sýkýþtýrma yapýlamýyordu çünkü "illegal defense" oluyordu. Artýk o da serbest.
Downtown: Potaya çok uzak mesafe. Minimum, üç sayý arkýnýn dýþarýsý... Eskiden bir NBA efsanesi vardý, Downtown Freddy Brown diye... Eleman orta saha civarýndan devamlý lambalardý þutlardý. Ki düþünün, o zaman üç sayý filan da yok! Bir de benzeri, benim favorim Pete "Pistol" Maravich.
Dribble: Dripling. Topu yerde sektirmek, sürmek. (Yuh artýk!)
Dunk: Smaç. Slam, slam dunk, jam de deniyor.
Encore: NBA Action programýnýn NBA terimi haline getirdiði bir tezahürat lafý. Anlamý: Bis... Yani; bi daha, bi daha!
Fast break: Hadi len! Bunu da bilmiyorsanýz ne iþiniz var lan sitede. Çýkýn!
Field goal: Sahanýn herhangi bir yerinden atýlan basket. 2 sayý, 3 sayý da dahil. FG diye geçer hani.
Flagrant foul: Rakibe gereksiz ve sert faul yapmak. Hakemin yorumuna baðlý bir karar. Cezasý aðýr, imajý kötü.
Foul trouble: 6 faulle diskalifiye olmaya yaklaþmýþ, dolayýsýyla daha dikkatli oynamasý gereken oyuncu. Genelde 4 veya 5 faul yapmýþ olanlar bu kategoriye giriyor. Erken alýnmýþsa bazen 3 faul de olur.
Franchise: Takýmla ligde mücadele eden organizasyonu en geniþ anlamda tanýmlayan sözcük. Örnek vereyim zira anlamý derin; mesela Lakers franchise'ý denince, Los Angeles Lakers deðil, eskiden Minnesota'da kurulu, Minneapolis Lakers olarak NBA'de mücadele eden, ardýndan kent deðiþtirerek (relocation) Los Angeles'a taþýnan takýmýn, geçmiþinden bugüne tümü kastediliyor. "Franchise", bu anlamýndan hareketle, bazý dominant oyuncular için de kullanýlabiliyor, "tek baþýna takýma bedel" anlamýnda, "franchise player" olarak. Þu anda Rockets'da oynayan Stevie "franchise" Francis'i kastetmiyorum. O daha öyle bir adam deðil. Fakat mesela Kareem Abdul-Jabbar, gerçek bir "franchise player" idi, bugünlerde lakaplar biraz ucuzladý, o kadar. (Bir de "franchise-killer" deyimi var ki, gelecek vadedermiþ formatýna bürünüp baba bir uzun dönem kontrat yaptýktan sonra iþleri seren, yan gelip yatan oyuncular için kullanýlýr. Mesela Vin Baker, Shawn Kemp, Glen Rice gibi elemanlar buna örnektir. O kontratla atamazsýn, satamazsýn, takas edemezsin. Salary cap'e çöreklenir, 4-5 yýl takýmýn içine eder bu adamlar.)
Free agent: Herhangi bir takýmla kontratýnýn süresi sona ermiþ yahut ilgili maddeler kullanýlarak kontratý kendisi, takým yahut komisyon tarafýndan iptal edilmiþ oyuncu.
Frontcourt: Rakip sahada karþý potaya yakýn oynayan elemanlar. Genellikle uzunlar, pivot ve forvetler.
Garbage time: (Günter Soydanbay'dan geldi) Bu arkadaþlardan çevrede bol miktarda bulunmakla birlikte pek faydalý olduklarý söylenemez.
Misal vermek gerekirse, geçen seneki Kings'te Nick Anderson veyahut Final Four yaptýðý sene Efes'teki Kareem Reid. Hatta bizim Mirsad da Knicks ve Bucks yýllarýnda iþte tam bu tür bir adamdý. Bütün süperstarlarýn bir adet garbage-time yedeði bulunur. Genelde yýldýz oyuncu ortalýðý kasýp kavurup "ben bir Gatorade içeyim" der (ki bu da, sonucu belli olmuþ bir maçýn sonlarýna denk gelir), sonra bu arkadaþlarýmýz koçun emri ile oyuna dahil olurlar. Maçýn kaderini deðiþtirecek zamanlarý ise havlu sallayarak veya benchte yanýnda oturan takým arkadaþý ile itiþip kakýþarak, hayvan þakasý yaparak geçirirler.
Give-and-go: Futboldan verkaç olarak bildiðiniz hadise... Topu arkadaþýna pas verip kat etme.
Glass cleaner: Ribaunt iþinde ustalaþmýþ ve bu kategoride ortalamasý yüksek eleman. Rodman olur, Jayson Williams olur... Yaþayanlardan Mutombo, zaten bu iþin profesörüdür. Adamýn ille uzun olmasý gerekmez. Marion gibi undersized elemanlardan da glass cleaner çýkabiliyor.
Goaltending: Hakemin, girmemiþ olan bir þut için sayý kararý vermesi. Sebepleri, þut potaya doðru iniþe geçmiþken savunma oyuncusunun dokunmasý, panyadan sekmiþ çembere giden bir topa temas (iniþte olmasa bile) veya çemberin üzerindeki hayali silindirin içinde olan topa müdahale etme.
Gunner: Silahþor. Zýrt pýrt þut kullanan. Mesela Ivy, Stack vs.
Hand-checking: Savunmacýnýn, defans yaptýðý rakibe eliyle þarj uygulayarak pozisyonunu bozmasý. Elini ancak koyabilir, iter yahut çekerse, hand-checking violation, yani faul olur.
Hang time: Þut, smaç yahut turnike (drive) için sýçramýþ oyuncunun havada kalma süresi. (Jordan, Carter, Kobe gibilerinki hang hour da sayýlabilir! Bir de hang over var ki, uzmaný bendenizim!)
High post: Serbest atýþ çizgisinin dolaylarý...
Home/road games: Home game, takýmýn kendi sahasýnda yaptýðý maç demektir. Road game ise takým maç sonrasýnda salondan çýkýp eve giderken, yedeklerin "ula koç iki dakika sokmadý, hevesim kursaðýmda kaldý" diyerek yolda durup açýk sahada çevirdikleri tek potadýr. Yediremedik mi? Tamam o zaman, o da deplasman maçý demek.
Hook shot: Hukþat iþte len. Çengel atýþ. Efe Aydan filan! Tanrýsý da Kareem Abdul-Jabbar tabii.
Hoop: Çember. Argoda ise baskebol anlamýnda. Let's play hoops!
J: Cemþat.
Jump ball: Cembol. Hava atýþý. Hakemin iþin içinden çýkamadýðýnda verdiði karar. Duruma göre santrada yahut yakýn olduðu potanýn faul çizgisi üzerinde vuku bulur.
Jump hook: Sýçrayarak hukþat. Yolunu bilirsen, blok yapýlmasý imkansýz þut.
Lane: Boyalý alan, üç saniye koridoru, bizdeki ampul! "Key" yahut "paint" diye de bilinir.
Larry Bird haklarý: Bir takýmda en az üç yýl oynayan oyuncunun o takýmla tekrar anlaþmak için kazandýðý ekstra kontrat ve ücret avantajlarý. Larry Bird haklarýný alan oyuncu, NBA kurallarý gereði, free-agent olduðunda eðer takýmýyla tekrar anlaþýrsa, baþka takýmlarla yapabildiðinden daha yüksek ücrete sözleþme imzalayabilir. Mesela kendi baþýna farklý bir takýmla 4 yýllýk sözleþme yaparsa, yýllýk artýþ olarak maksimum yüzde 10 alabilir. Oysa Bird hakkýný kazandýðý takýmla kontrat yenilerse, bu artýþ yüzde 12.5 olabiliyor. Yine Bird hakkýyla ayný takýmla kontrat yenilerse süresi 7 yýl olabiliyor fakat baþka takýma giderse maksimum 6 yýl için imzalayabiliyor. (Örn: Chris Webber, Allan Houston, Michael Finley gibi oyuncular bu off-season'da takýmlarýyla, kazanmýþ olduklarý Bird haklarýný kullanarak maksimum süre ve/veya ücrete anlaþmalar yaptýlar. Eðer sign-and-trade olmadan baþka takýma gitselerdi, bu ücretleri/süreleri alamazlardý.) Bird hakký kullanýlarak kontrat yenilenen oyunculara verilen bu ekstra ücret ve yýllýk artýþlar, salary cap'e dahil edilmiyor. Bu kuralýn çýkýþýyla birlikte yararlanarak ilk kontrat yenileyen oyuncu Celtic Larry Bird olduðu için adý da öyle kaldý. Benzer þey, daha az bir ekstra ücret ve yýllýk artýþ oranýyla, takýmýnda iki yýlýný dolduranlar için "Early-Bird haklarý" ismiyle de kullanýlýyor. Fakat tabii iki yýl oynayýp Early-Bird haklarýyla kontrat yenilemektense oyuncu bir yýl daha direnip sonra Full-Bird haklarýyla maksinun sözleþme yapmayý tercih ediyor. Uzun oldu biraz, umarým deðmiþtir. Zira bunun zýrt pýrt sorulmasýndan býktým usandým artýk. Hayýr, bir çok yazýmda da anlatmýþtým defalarca!
Layup: Turnike diye bildiðimiz hareketin sonunda topu çembere býrakmak. Fakat NBA'de layup'ýn illa ki üçadýmdan sonra olmasý gerekmiyor. Aldýn asisti pota altýnda, zýpladýn ve mesela finger roll yahut baby hook ile fileye emanet ettin, aha o da layup iþte!
Loose-ball foul: Top hiçbir takýmýn kontrolünde deðilken yapýlan faul. Mesela ribaunt mücadelesinde veya boþta yuvarlanan topa koþarken...
Lottery: Playoffa giremeyen takýmlar arasýnda çekilen ve draft ilk turundaki ön sýralarda kimin seçim yapacaðýný belirleyen kura. Sana çýktý mý, hakikaten büyük ikramiye... Ýyi kullanamadýn mý, yýllar boyu alay konusu olursun. Mesela MJ, üçüncü sýrada seçilmiþti!
Low post: Potanýn iki yanýndaki bölgeler.
Money shot: Kendi þutunu yarattýktan yahut rahat top kullanabilecek yere tüyüp asisti aldýktan sonra basketi lambalamak. Daha ziyade üçlükler için söylenir.
Net: Bir New Jersey oyuncusu. Þaka len þaka! File... Çembere asýlý olan.
Nothing but net: "Tuf" sesi çýkararak çembere deðmeden giren þut. Deliksiz! Ortaokulda oynana malum oyunda iki sayý yerine geçer!
Outlet pass: Savunma ribaundu aldýktan sonra, fast break'e tüymekte olan, yarý sahada yahut daha da ilerideki bir arkadaþýna pas atma. Pas eðer, çoktan rakip potaya yanaþmýþ bir elemana ve tek elle atýlmýþsa, "baseball pass" denir ve yukarýda izah ettiðim "coast-to-coast" terimi de geçerli olur.
Over the limit: Takýmýn bir periyodda dört faul limitini aþmasý. Ne olacak? Karþý takým artýk her faulde serbest atýþ kullanacak.
Overtime: Oyunun uzatmaya gitmesi... Bir tanesi 5 dakika... Biri önde bitirene dek tekrarlanýr! Yaa... Ben NBA'de dört uzatmaya giden maç görmüþtüm. Fazlasý var mý bilmem.
Palming: Dripling yaparken elini, topu avuçlayacak þekilde alta getirmek. Topu taþýmak. Kepçe! Hani "Bilader al da eve götür bari" deriz ya... Steps oluyor yani!
Pick: "Screen" de denir. Perdelemek. "Skrin koymak" deriz ya... Takým arkadaþýnýn peþindeki rakip savunmacýnýn koþuyoluna önceden gelip dikilmek. Hareketli olursan hücum faul çalýnýr, ona göre!
Picpocket: "Steal" diye de açýkladýðýmýz top çalmanýn, çaldýraný iyice yerin d***** batýran söylemi... Hani nasýl "steal" çalmak demek, "pickpocket" da yankesicilik anlamýna geliyor zaten.
Pickup games: Antrenman maçlarý. Genelde tek pota. Çift de olur ve siyah adamlarýn bunu üçe üç yaptýklarýný bizzat gördüm, katýlmýþlýðým dahi vardýr. Sonrasýnda "siz kafayý yemiþsiniz abi" dediydim.
Pick-and-roll: Pikenrol iþte yaa... Stockton-to-Malone... Yýllardýr yaptýklarý hadise... Top süren arkadaþýna perde koyup içeri devrilir, sonra onun pasýný alýp þutu kullanýrsýn. Ýyi yapmýþsanýz, pasý aldýðýnda rahat þut atarsýn, kazma deðilsen sokarsýn, sayý olur.
Pill: Hap demek ve top için kullanýlýr.
Player-control foul: Hücumdayken fakat þut kullanmýyorken yapýlan faul. (Ne halt ediyorduysan o ara!)
Point guard: Nokta gözcü. Hade len, uðraþtýrmayýn beni! Oyun kurucu. Pileymeykýr! Ceysýnkid.
Possession: Top hakimiyeti (kayýtlý ve de þartlýdýr!)
Power forward: Uzun forvet. Hem sayý atýp hem ribaunt alan eleman. Krisvebýr, Karlmalon.
Press: Basýn. Yok yok þaka, çok yakýn savunma yapmak. Baský.
Pump fake: Þut atarken önce topu kaldýrýp sonra geri çekip savunmacý rakibe aldatma vermek. Eleman yediyse ve zýpladýysa hemen tekrar þuta kalkarsýn, o inerken sen yükselip topu kullanýrsýn. Hadisenin kralý, Maurice Lucas adlý NBA efesidir. Evet, yanlýþ yazmadým, efsanesi deðil, efesi. Tanýyan bilir! (Bu terimde "fake" sözcüðü olmazsa o zaman manasý felaket! Dilim varmaz yani.)
Putback: Çemberden dönen topu içeriye itelemek. "Tip in" de tabir edilen tamamlama hamlesi. (NBA'de eðer top çemberin üzerindeki hayali silindirin içindeyse, bunu yaptýðýnda düdüðü duyar ve fakat skorbordda sayýyý göremezsin. Koçtan fýrça yediðinde neyin ne olduðunu öðrenir, bir daha yapmazsýn. FIBA'da ise silindir milindir yok.)
Quadruple-double: Dört kategoride birden iki basamaklý sayýlara eriþmek. Mesela 32 sayý, 16 ribaunt, 11 asist ve 10 blok. Hakeem'in yapmýþlýðý vardýr, bir de Amiral. Baþka bilmiyorum.
Rainbow: Uzaktan atýlan bombeli þut. Tabii girerse...
Rainmaker: Karþýlaþmanýn son anlarýnda, gitti denilen maçý çok zor þartlar altýnda kullandýðý bir þut ve muhtemelen üçlük bir basket ile çeviren, uzatmaya götüren yahut kazanan eleman. ("Muhtemelen" dedim zira eylemin daha heyecan verici, mucizevi versiyonlarý da mevcuttur. Örneðin 1999'da Larry Johnson'ýn, son anda bir üçlük sokarken faule maruz kalmasý üzerine kývýrdýðý "4 point play" gibi...)
Rebound: Çakarým iki tane, görürsün ribauntu. Dalga mý geçiyorsunuz be!
Rejection: Top kesme. Þapka! Refüze olursun, kendini kötü hissedersin.
Reverse: (Bizde) dripling esnasýnda aniden 360 derecelik dönüþ yaparak karþýdaki savunmacýyý ekarte etmek. Dönüþ tamamlandýktan sonra dripling, top dönüþten önceki tarafýn aksi yönüne geçirilerek sürülmeye devam edilirse daha kýyak bi demarkaj elde edilir. NBA'de "spin move" diye tabir edilir. (reverse jam ve reverse layup diye terimlere de önayak olmuþtur bu sözcük ki, ilki ters smaç, diðeri ise ters turnike olarak dilimizde mana bulur.)
Rim: Çember. Hulahop! "Çembere deðebiliyon mu lan?"daki gibi...
Rock: Kaya anlamýnda, top için kullanýlýr.
Rookie: Çaylak adam. NBA'de ilk sezonunu oynayacak, oynamakta yahut henüz oynamýþ olan. Yaþ baþ önemli deðil. Ýkinci sezondan gün aldýn mý iþ bitti, terfi ettin. Sýnýfsal adýný Draft'tene gelene devredersin. Geçen sezon kim vardý çaylak: Darius Miles, Kenyon Martin, Morris Peterson, Marc Jackson, Mike Miller... Þimdi kim var? Kwame Brown var, Eddie Curry var, Gasol var, Shane var. Oldu mu? (NCAA'de ilk yýlýný oynayanlara ise "freshman" deniyor. NBA terimi deðil ama bilgi olsun.)
Run-and-gun: Ofans transition'a dayanan, takýmýn hýzla hücuma çýkýp etkili þutörleriyle rakip savunma yerleþmeden sayý bulmasýný ifade eden bir oyun tarzý terimi... (Kim böyle oynuyor? Bu aralar mesela Bucks, mesela Mavs, bir zamanlar Phoenix...)
Running jumper: Jumpshot'ýn aksine, hareketli halde atýlan þut... Mesela Reggie Miller pek güzel becerir bu iþi... Baseline'dan drive eder, öne doðru adým atarken zýplayarak þutunu gönderir, faulü kesinleþtirir ve basket-faul için de dua mýrýldanýr bir yandan.
Alley-oop pass: Rakip potaya yönelmiþ bir oyuncuya atýlan yüksek pas. Elemanýn topu havada yakalayýp smaç atmasý yahut çemberin içine býrakmasý ile son bulduðunda daha da leziz olur ve asist sayýlýr. NBA'de bini bir para, bizde olunca jeneriðe girer.
Assist: Sayý pasý.
Backcourt: Rakip sahada, yani hücumdayken defans sayýlan oyuncular. Genellikle gardlar.
Backcourt violation: Hücum ederken geçtiniz takým halinde santrayý, rakip sahadasýnýz... Adamlar baskýlý savunma yapýyor, topa hakim elemaný ikili sýkýþtýrmayla ketenpereye getirdiler, göðüsleriyle iteliyorlar gerisin geriye... Adam topu santranýn gerisindeki kendi potasýnýn olduðu sahaya deðdirir/vurursa yahut topla temas halinde iken ayaðýný orta çizgiye veya arkasýna basarsa, bunun adý "backcourt violation"dýr. Statüsü, kategori itibarýyla "top kaybý"na girer, yapan adamýn takýmdaki statüsü de "itibar kaybý" olarak nitelendirilebilir.
Backdoor play: Top yüksek posttaki adama geçirilir. Savunmanýn dikkati buna çekilmiþken ters taraftan bir oyuncu kat eder ve ona pas çýkarýldýðýnda açýk þutla basket þansý bulur. (Ýsmet Badem çok sever bu lafý telaffuz etmeyi...)
Backup: Ýlk beþte yer alan pozisyonlarýn birinde oynayan oyuncularýn yedeði. (Örn. Backup PG: Yedek oyun kurucu.)
Ballhandling: Top hakimiyeti... Bunu iyi kývýran elemanlara "ballhandler" sýfatý yakýþtýrýlýr. Adamýn göðsü kabarýr, havaya girer, varyasyon çekmeye baþlar. Top kaybý yapmýyorsa demek ki ünvaný hakediyordur.
Bank shot: Panya tabir edilen, "backboard" yahut "glass" olarak da bilinen, çemberin ardýndaki dik düzleme çarptýrýlarak atýlan þut. Panyalý basket atma teþebbüsü.
Baseline: Ýki potanýn arkalarýnda yer alan, sahanýn bitiþ çizgisi. "Endline" diye de bilinir ama kullanýlmaz pek.
Bench: Yedekler.
Bounce pass: Yerden sektirilerek atýlan pas. Baunspas dediðimiz... Arapaslarýnda çok elveriþli bir stildir.
Box out: Ribaunt için avantaj saðlamak amacýyla, vücudunu kullanarak rakiple pota arasýnda pozisyon almak. "Baks koysana lan" denir ya!
Breaking ankles: Hayýr efendim, bileði burkmak filan deðil, atlamayýn hemen aynalý sazan gibi! Þudur: Crossoverla rakibi geçerken adamý daðýtýp belini kýrma hareketinin enbieycesi... (Yine Levent Koralp'ten...) Ben de örnek vereyim: Hani Mike'ýn þu meþhur "the last shot"ýný hatýrlýyor musunuz? 98 finallerinde Jazz'i geberttiði þut... Ýþte o þuta kalkmadan önce Howard Eisley ya da Bryon Russell, hangisi tam çýkaramadým, o elemana çektiði numara.
Brick: Topun, basket olmakla alakasýz biçimde ve sert þekilde panyaya yahut çembere çarpýp uzaða sekmesine yol açan dengesiz þut. (Bunlarý atanlara da "stone hand/taþ elli" denir!)
Body up someone: Savunmada vücudu kullanmak. Faul yapmadan yahut hakemin görmeyeceði sümenaltý faullu hareketlerle ayýlýk etmek, matchup'ý canýndan bezdirmek, sindirmek.
Bunny: Markaj altýnda deðil de son derece serbest pozisyonda atýlan orta yahut kýsa mesafeli, basket olmasý çok yüksek ihtimalli þut. "Snowbird" de denir. Kaçýrana kötü bakýlýr. Rakip alay eder.
Bury: Orta/uzak mesafeli þutu gömmek. (Yani sayý olmasý.) "Drain" tabirini de kullanýrlar yerine...
Butcher: Kelime anlamýndaki gibi, aynen; kasap. Ayý gibi faul yapan oyuncu. (Flagrant foul çalarlar ya hani.) Örnek vereyim mi? Nah, alýn: Benetti! Hatýrladýnýz mý? Hani Zoff'lu, Bettega'lý efsanevi Ýtalya Milli Takýmý'nýn defans oyuncusu. Zaten lakabý da "Kasap" idi. "Top geçer adam geçmez" lafýný hayatta idrak ettiðim þahýstýr. Þimdi hemen "E Benetti filan diyorsun, hani futbol yasaktý bu sitede?" diye výzýldanmayýn. Benetti'nin oynadýðý, futbol filan deðildi. Haydi, ikileyin.
Buzzer: Hani arada bir tezahüratý filan bölen "zývaaaynk!" diye bir ses var ya, odur iþte. Peki ne zaman çalar bu düdük? 24 saniye süresi bittiðinde, periyod bittiðinde ya da maç bittiðinde... Takýmýn bir, iki veya üç sayý gerideyse ve sen bu sesi duyduðunda top da hala elindeyse, tribünlerden o topu ne yapacaðýna dair bol miktarda öneri duyabilirsin! (buzzer beater: bu düdük çaldýðýnda, "aman üzerimde kalmasýn" diyerek þutu atmýþ olan oyuncunun, eðer top çemberden geçerse coþku içinde layýk görüleceði kahramanlýk payesi... Bunu becerme adetinde olan oyunculara "clutch player" da denir. Yani oyunun tansiyonun yüksek olduðu son anlarýnda, skor üretebilme kabiliyetine ve soðukkanlýlýðýna sahip müstesna þahsiyet hesabý...)
Charging: Hücum faul.
Cheerleader (chick): Amigoluk yapan, yani molalarda ve devre arasýnda sahada cýbýl vaziyette danseden diþi. Ponpon kýz. Hani Ýsmet Badem diyor ya; "Enderciðim sen býrak Allahaþkýna saha avantajýný filan da, þu kýzlarý niye yakýndan göstermiyorlar?" Ýþte o kýzlar!
Cherry picking: Savunmaya fazla takýlmadan, rakip top kullandýðýnda ufak ufak ileriye tüyerek, pasý aldýktan sonra beleþ sayý atmak. Bunu yapan, cherry picker! Pek sevilmiyor genellikle. (Levent Koralp'ten geldi)
Charity line: "Charity", hayýr iþi vs. demek. Deyim, serbest atýþ çizgisi için kullanýlýyor. Faul atýþlarý, kolay sayý bulma kaynaðý olduðu için. Gelin görün ki Shaq, Ben Wallace gibi "stone hand" adamlara pek faydasý dokunmuyor bu hayýrsever çizginin!
Crash the boards: Bir uzun adamýn pota altýnda dominant bir maç çýkarýp yüksek miktarda (20 civarý filan) ribaunt almasý. Yahut elemanýn bilmemkaçlýk maçlýk bir seri ya da ay veya sezon boyunca yüksek (mesela 13-15 filan) ribaunt ortalamasýný yakalamasý.
Coast-to-coast: Sahanýn bir ucundan ötekine atýlan pas yahut þut.
Crossover: Son derece mühim ve etkili bir driplingle adam geçme hareketi. Karþýndaki savunmacýnýn üzerine top sürerek giderken, saðýndan geçecekmiþ gibi, topu da sað eline alýp vücudunla oraya hamle edersin, eleman da geri geri kendi soluna gitmeye çalýþýr, ossaat aniden çapraz driplingle topu sola geçirip acar bir vücut çalýmýyla elemaný daðýtýr, ters tarafýndan geçer gidersin. Crossover'ý iyi olmayan, iyi gard/forvet olamaz. Kimdir bu hadiseye imza koyanlar? Tim Hardaway, MJ, Gary Payton, Stephon Marbury, Allen Iverson... Eskilerden Sidney Moncrief, Oscar Robertson, Earl Monroe.
Cut: E kat etmek iþte, biliyorsunuz bunlarý!
Dead-ball foul: Top oyunda deðilken ve saat iþlemiyorken yapýlan faul. Yoksa top patlamýþken yapýlan deðil!
Death valley: Ölüm vadisi anlamýna gelen bu dramatik terim, sahada basket kaydetmenin çok zor olduðu anlarda kullanýlýr. Genelde süper forvetler ve pivotlar arasýnda diþe diþ ribaunt mücadelesinin filan geçtiði, ayý gibi savunmanýn yapýldýðý pota altlarý kastedilir. Bir de Las Vegas'a giderken Nevada'daki Mojave Çölü'nde yer alan Ölüm Vadisi vardýr ki, konuyla hiçbir alakasý yoktur, zaten turistik bir yerdir.
Deny the ball: Çok yakýn ve sýký savunma yaparak bir rakibin top almasýna engel olmak. (Finaller; Tyronne Lue-Iverson... Hehe!)
Dipsy-doo: Top hakimiyeti yüksek, dripling ustasý gardýn fantaziye kaçýp top sürerken, pas verirken, fake atarken vs. varyasyon çekmesi, seyircinin gözüne girmesi ve koçun da gözüne batmasý!
Dish out: Asist yapmak. Dish, tabak demek, malum. Buna "out" preposition'ý ilave edilerek oluþturulan phrasal verb, (lan açýklayacaðýz derken iyice karýþtýrdýk yahu, hale bak!) "tabakta sunmak" anlamýnda süper baba sayý pasý vermildiðine iþaret ediyor. Hani futbol geyiðinde "al da at" tabir edilen paslar var ya, ondan. Hatta Kukoc'un Bulls'daki ilk yýlýnda, süper asistleri yüzünden lakabý "garson" olmuþtu.
Double dribble: Eþþeklik. Topu sürüyorsun, tutuyorsun iki elinle, yine sürüyorsun. Steps oluyor. Top kaybý oluyor. Ayýp oluyor!
Double-team: Ýkili sýkýþtýrma. Topa hakim rakip oyuncuyu iki adamla birden savunmak. Geçen sezona kadar, alan savunmasý yasak olduðu için, topsuz adama ikili sýkýþtýrma yapýlamýyordu çünkü "illegal defense" oluyordu. Artýk o da serbest.
Downtown: Potaya çok uzak mesafe. Minimum, üç sayý arkýnýn dýþarýsý... Eskiden bir NBA efsanesi vardý, Downtown Freddy Brown diye... Eleman orta saha civarýndan devamlý lambalardý þutlardý. Ki düþünün, o zaman üç sayý filan da yok! Bir de benzeri, benim favorim Pete "Pistol" Maravich.
Dribble: Dripling. Topu yerde sektirmek, sürmek. (Yuh artýk!)
Dunk: Smaç. Slam, slam dunk, jam de deniyor.
Encore: NBA Action programýnýn NBA terimi haline getirdiði bir tezahürat lafý. Anlamý: Bis... Yani; bi daha, bi daha!
Fast break: Hadi len! Bunu da bilmiyorsanýz ne iþiniz var lan sitede. Çýkýn!
Field goal: Sahanýn herhangi bir yerinden atýlan basket. 2 sayý, 3 sayý da dahil. FG diye geçer hani.
Flagrant foul: Rakibe gereksiz ve sert faul yapmak. Hakemin yorumuna baðlý bir karar. Cezasý aðýr, imajý kötü.
Foul trouble: 6 faulle diskalifiye olmaya yaklaþmýþ, dolayýsýyla daha dikkatli oynamasý gereken oyuncu. Genelde 4 veya 5 faul yapmýþ olanlar bu kategoriye giriyor. Erken alýnmýþsa bazen 3 faul de olur.
Franchise: Takýmla ligde mücadele eden organizasyonu en geniþ anlamda tanýmlayan sözcük. Örnek vereyim zira anlamý derin; mesela Lakers franchise'ý denince, Los Angeles Lakers deðil, eskiden Minnesota'da kurulu, Minneapolis Lakers olarak NBA'de mücadele eden, ardýndan kent deðiþtirerek (relocation) Los Angeles'a taþýnan takýmýn, geçmiþinden bugüne tümü kastediliyor. "Franchise", bu anlamýndan hareketle, bazý dominant oyuncular için de kullanýlabiliyor, "tek baþýna takýma bedel" anlamýnda, "franchise player" olarak. Þu anda Rockets'da oynayan Stevie "franchise" Francis'i kastetmiyorum. O daha öyle bir adam deðil. Fakat mesela Kareem Abdul-Jabbar, gerçek bir "franchise player" idi, bugünlerde lakaplar biraz ucuzladý, o kadar. (Bir de "franchise-killer" deyimi var ki, gelecek vadedermiþ formatýna bürünüp baba bir uzun dönem kontrat yaptýktan sonra iþleri seren, yan gelip yatan oyuncular için kullanýlýr. Mesela Vin Baker, Shawn Kemp, Glen Rice gibi elemanlar buna örnektir. O kontratla atamazsýn, satamazsýn, takas edemezsin. Salary cap'e çöreklenir, 4-5 yýl takýmýn içine eder bu adamlar.)
Free agent: Herhangi bir takýmla kontratýnýn süresi sona ermiþ yahut ilgili maddeler kullanýlarak kontratý kendisi, takým yahut komisyon tarafýndan iptal edilmiþ oyuncu.
Frontcourt: Rakip sahada karþý potaya yakýn oynayan elemanlar. Genellikle uzunlar, pivot ve forvetler.
Garbage time: (Günter Soydanbay'dan geldi) Bu arkadaþlardan çevrede bol miktarda bulunmakla birlikte pek faydalý olduklarý söylenemez.
Misal vermek gerekirse, geçen seneki Kings'te Nick Anderson veyahut Final Four yaptýðý sene Efes'teki Kareem Reid. Hatta bizim Mirsad da Knicks ve Bucks yýllarýnda iþte tam bu tür bir adamdý. Bütün süperstarlarýn bir adet garbage-time yedeði bulunur. Genelde yýldýz oyuncu ortalýðý kasýp kavurup "ben bir Gatorade içeyim" der (ki bu da, sonucu belli olmuþ bir maçýn sonlarýna denk gelir), sonra bu arkadaþlarýmýz koçun emri ile oyuna dahil olurlar. Maçýn kaderini deðiþtirecek zamanlarý ise havlu sallayarak veya benchte yanýnda oturan takým arkadaþý ile itiþip kakýþarak, hayvan þakasý yaparak geçirirler.
Give-and-go: Futboldan verkaç olarak bildiðiniz hadise... Topu arkadaþýna pas verip kat etme.
Glass cleaner: Ribaunt iþinde ustalaþmýþ ve bu kategoride ortalamasý yüksek eleman. Rodman olur, Jayson Williams olur... Yaþayanlardan Mutombo, zaten bu iþin profesörüdür. Adamýn ille uzun olmasý gerekmez. Marion gibi undersized elemanlardan da glass cleaner çýkabiliyor.
Goaltending: Hakemin, girmemiþ olan bir þut için sayý kararý vermesi. Sebepleri, þut potaya doðru iniþe geçmiþken savunma oyuncusunun dokunmasý, panyadan sekmiþ çembere giden bir topa temas (iniþte olmasa bile) veya çemberin üzerindeki hayali silindirin içinde olan topa müdahale etme.
Gunner: Silahþor. Zýrt pýrt þut kullanan. Mesela Ivy, Stack vs.
Hand-checking: Savunmacýnýn, defans yaptýðý rakibe eliyle þarj uygulayarak pozisyonunu bozmasý. Elini ancak koyabilir, iter yahut çekerse, hand-checking violation, yani faul olur.
Hang time: Þut, smaç yahut turnike (drive) için sýçramýþ oyuncunun havada kalma süresi. (Jordan, Carter, Kobe gibilerinki hang hour da sayýlabilir! Bir de hang over var ki, uzmaný bendenizim!)
High post: Serbest atýþ çizgisinin dolaylarý...
Home/road games: Home game, takýmýn kendi sahasýnda yaptýðý maç demektir. Road game ise takým maç sonrasýnda salondan çýkýp eve giderken, yedeklerin "ula koç iki dakika sokmadý, hevesim kursaðýmda kaldý" diyerek yolda durup açýk sahada çevirdikleri tek potadýr. Yediremedik mi? Tamam o zaman, o da deplasman maçý demek.
Hook shot: Hukþat iþte len. Çengel atýþ. Efe Aydan filan! Tanrýsý da Kareem Abdul-Jabbar tabii.
Hoop: Çember. Argoda ise baskebol anlamýnda. Let's play hoops!
J: Cemþat.
Jump ball: Cembol. Hava atýþý. Hakemin iþin içinden çýkamadýðýnda verdiði karar. Duruma göre santrada yahut yakýn olduðu potanýn faul çizgisi üzerinde vuku bulur.
Jump hook: Sýçrayarak hukþat. Yolunu bilirsen, blok yapýlmasý imkansýz þut.
Lane: Boyalý alan, üç saniye koridoru, bizdeki ampul! "Key" yahut "paint" diye de bilinir.
Larry Bird haklarý: Bir takýmda en az üç yýl oynayan oyuncunun o takýmla tekrar anlaþmak için kazandýðý ekstra kontrat ve ücret avantajlarý. Larry Bird haklarýný alan oyuncu, NBA kurallarý gereði, free-agent olduðunda eðer takýmýyla tekrar anlaþýrsa, baþka takýmlarla yapabildiðinden daha yüksek ücrete sözleþme imzalayabilir. Mesela kendi baþýna farklý bir takýmla 4 yýllýk sözleþme yaparsa, yýllýk artýþ olarak maksimum yüzde 10 alabilir. Oysa Bird hakkýný kazandýðý takýmla kontrat yenilerse, bu artýþ yüzde 12.5 olabiliyor. Yine Bird hakkýyla ayný takýmla kontrat yenilerse süresi 7 yýl olabiliyor fakat baþka takýma giderse maksimum 6 yýl için imzalayabiliyor. (Örn: Chris Webber, Allan Houston, Michael Finley gibi oyuncular bu off-season'da takýmlarýyla, kazanmýþ olduklarý Bird haklarýný kullanarak maksimum süre ve/veya ücrete anlaþmalar yaptýlar. Eðer sign-and-trade olmadan baþka takýma gitselerdi, bu ücretleri/süreleri alamazlardý.) Bird hakký kullanýlarak kontrat yenilenen oyunculara verilen bu ekstra ücret ve yýllýk artýþlar, salary cap'e dahil edilmiyor. Bu kuralýn çýkýþýyla birlikte yararlanarak ilk kontrat yenileyen oyuncu Celtic Larry Bird olduðu için adý da öyle kaldý. Benzer þey, daha az bir ekstra ücret ve yýllýk artýþ oranýyla, takýmýnda iki yýlýný dolduranlar için "Early-Bird haklarý" ismiyle de kullanýlýyor. Fakat tabii iki yýl oynayýp Early-Bird haklarýyla kontrat yenilemektense oyuncu bir yýl daha direnip sonra Full-Bird haklarýyla maksinun sözleþme yapmayý tercih ediyor. Uzun oldu biraz, umarým deðmiþtir. Zira bunun zýrt pýrt sorulmasýndan býktým usandým artýk. Hayýr, bir çok yazýmda da anlatmýþtým defalarca!
Layup: Turnike diye bildiðimiz hareketin sonunda topu çembere býrakmak. Fakat NBA'de layup'ýn illa ki üçadýmdan sonra olmasý gerekmiyor. Aldýn asisti pota altýnda, zýpladýn ve mesela finger roll yahut baby hook ile fileye emanet ettin, aha o da layup iþte!
Loose-ball foul: Top hiçbir takýmýn kontrolünde deðilken yapýlan faul. Mesela ribaunt mücadelesinde veya boþta yuvarlanan topa koþarken...
Lottery: Playoffa giremeyen takýmlar arasýnda çekilen ve draft ilk turundaki ön sýralarda kimin seçim yapacaðýný belirleyen kura. Sana çýktý mý, hakikaten büyük ikramiye... Ýyi kullanamadýn mý, yýllar boyu alay konusu olursun. Mesela MJ, üçüncü sýrada seçilmiþti!
Low post: Potanýn iki yanýndaki bölgeler.
Money shot: Kendi þutunu yarattýktan yahut rahat top kullanabilecek yere tüyüp asisti aldýktan sonra basketi lambalamak. Daha ziyade üçlükler için söylenir.
Net: Bir New Jersey oyuncusu. Þaka len þaka! File... Çembere asýlý olan.
Nothing but net: "Tuf" sesi çýkararak çembere deðmeden giren þut. Deliksiz! Ortaokulda oynana malum oyunda iki sayý yerine geçer!
Outlet pass: Savunma ribaundu aldýktan sonra, fast break'e tüymekte olan, yarý sahada yahut daha da ilerideki bir arkadaþýna pas atma. Pas eðer, çoktan rakip potaya yanaþmýþ bir elemana ve tek elle atýlmýþsa, "baseball pass" denir ve yukarýda izah ettiðim "coast-to-coast" terimi de geçerli olur.
Over the limit: Takýmýn bir periyodda dört faul limitini aþmasý. Ne olacak? Karþý takým artýk her faulde serbest atýþ kullanacak.
Overtime: Oyunun uzatmaya gitmesi... Bir tanesi 5 dakika... Biri önde bitirene dek tekrarlanýr! Yaa... Ben NBA'de dört uzatmaya giden maç görmüþtüm. Fazlasý var mý bilmem.
Palming: Dripling yaparken elini, topu avuçlayacak þekilde alta getirmek. Topu taþýmak. Kepçe! Hani "Bilader al da eve götür bari" deriz ya... Steps oluyor yani!
Pick: "Screen" de denir. Perdelemek. "Skrin koymak" deriz ya... Takým arkadaþýnýn peþindeki rakip savunmacýnýn koþuyoluna önceden gelip dikilmek. Hareketli olursan hücum faul çalýnýr, ona göre!
Picpocket: "Steal" diye de açýkladýðýmýz top çalmanýn, çaldýraný iyice yerin d***** batýran söylemi... Hani nasýl "steal" çalmak demek, "pickpocket" da yankesicilik anlamýna geliyor zaten.
Pickup games: Antrenman maçlarý. Genelde tek pota. Çift de olur ve siyah adamlarýn bunu üçe üç yaptýklarýný bizzat gördüm, katýlmýþlýðým dahi vardýr. Sonrasýnda "siz kafayý yemiþsiniz abi" dediydim.
Pick-and-roll: Pikenrol iþte yaa... Stockton-to-Malone... Yýllardýr yaptýklarý hadise... Top süren arkadaþýna perde koyup içeri devrilir, sonra onun pasýný alýp þutu kullanýrsýn. Ýyi yapmýþsanýz, pasý aldýðýnda rahat þut atarsýn, kazma deðilsen sokarsýn, sayý olur.
Pill: Hap demek ve top için kullanýlýr.
Player-control foul: Hücumdayken fakat þut kullanmýyorken yapýlan faul. (Ne halt ediyorduysan o ara!)
Point guard: Nokta gözcü. Hade len, uðraþtýrmayýn beni! Oyun kurucu. Pileymeykýr! Ceysýnkid.
Possession: Top hakimiyeti (kayýtlý ve de þartlýdýr!)
Power forward: Uzun forvet. Hem sayý atýp hem ribaunt alan eleman. Krisvebýr, Karlmalon.
Press: Basýn. Yok yok þaka, çok yakýn savunma yapmak. Baský.
Pump fake: Þut atarken önce topu kaldýrýp sonra geri çekip savunmacý rakibe aldatma vermek. Eleman yediyse ve zýpladýysa hemen tekrar þuta kalkarsýn, o inerken sen yükselip topu kullanýrsýn. Hadisenin kralý, Maurice Lucas adlý NBA efesidir. Evet, yanlýþ yazmadým, efsanesi deðil, efesi. Tanýyan bilir! (Bu terimde "fake" sözcüðü olmazsa o zaman manasý felaket! Dilim varmaz yani.)
Putback: Çemberden dönen topu içeriye itelemek. "Tip in" de tabir edilen tamamlama hamlesi. (NBA'de eðer top çemberin üzerindeki hayali silindirin içindeyse, bunu yaptýðýnda düdüðü duyar ve fakat skorbordda sayýyý göremezsin. Koçtan fýrça yediðinde neyin ne olduðunu öðrenir, bir daha yapmazsýn. FIBA'da ise silindir milindir yok.)
Quadruple-double: Dört kategoride birden iki basamaklý sayýlara eriþmek. Mesela 32 sayý, 16 ribaunt, 11 asist ve 10 blok. Hakeem'in yapmýþlýðý vardýr, bir de Amiral. Baþka bilmiyorum.
Rainbow: Uzaktan atýlan bombeli þut. Tabii girerse...
Rainmaker: Karþýlaþmanýn son anlarýnda, gitti denilen maçý çok zor þartlar altýnda kullandýðý bir þut ve muhtemelen üçlük bir basket ile çeviren, uzatmaya götüren yahut kazanan eleman. ("Muhtemelen" dedim zira eylemin daha heyecan verici, mucizevi versiyonlarý da mevcuttur. Örneðin 1999'da Larry Johnson'ýn, son anda bir üçlük sokarken faule maruz kalmasý üzerine kývýrdýðý "4 point play" gibi...)
Rebound: Çakarým iki tane, görürsün ribauntu. Dalga mý geçiyorsunuz be!
Rejection: Top kesme. Þapka! Refüze olursun, kendini kötü hissedersin.
Reverse: (Bizde) dripling esnasýnda aniden 360 derecelik dönüþ yaparak karþýdaki savunmacýyý ekarte etmek. Dönüþ tamamlandýktan sonra dripling, top dönüþten önceki tarafýn aksi yönüne geçirilerek sürülmeye devam edilirse daha kýyak bi demarkaj elde edilir. NBA'de "spin move" diye tabir edilir. (reverse jam ve reverse layup diye terimlere de önayak olmuþtur bu sözcük ki, ilki ters smaç, diðeri ise ters turnike olarak dilimizde mana bulur.)
Rim: Çember. Hulahop! "Çembere deðebiliyon mu lan?"daki gibi...
Rock: Kaya anlamýnda, top için kullanýlýr.
Rookie: Çaylak adam. NBA'de ilk sezonunu oynayacak, oynamakta yahut henüz oynamýþ olan. Yaþ baþ önemli deðil. Ýkinci sezondan gün aldýn mý iþ bitti, terfi ettin. Sýnýfsal adýný Draft'tene gelene devredersin. Geçen sezon kim vardý çaylak: Darius Miles, Kenyon Martin, Morris Peterson, Marc Jackson, Mike Miller... Þimdi kim var? Kwame Brown var, Eddie Curry var, Gasol var, Shane var. Oldu mu? (NCAA'de ilk yýlýný oynayanlara ise "freshman" deniyor. NBA terimi deðil ama bilgi olsun.)
Run-and-gun: Ofans transition'a dayanan, takýmýn hýzla hücuma çýkýp etkili þutörleriyle rakip savunma yerleþmeden sayý bulmasýný ifade eden bir oyun tarzý terimi... (Kim böyle oynuyor? Bu aralar mesela Bucks, mesela Mavs, bir zamanlar Phoenix...)
Running jumper: Jumpshot'ýn aksine, hareketli halde atýlan þut... Mesela Reggie Miller pek güzel becerir bu iþi... Baseline'dan drive eder, öne doðru adým atarken zýplayarak þutunu gönderir, faulü kesinleþtirir ve basket-faul için de dua mýrýldanýr bir yandan.